Sayfalar

26 Temmuz 2009 Pazar

ALDIN [Üçüncü Bölüm]




Yaklaşık 3 saat kadar geçmesine rağmen neredeyse hiçbirşey değişmemişti. Adela bayıldıktan hemen sonra kendisine gelmiş –Elbette Aldin’in sayesinde- ve o zamandan beri’de hiç konuşmamış ve sürekli aşkının ölü bedenine bakıp durmuştu. Aldin güzel kıza çok acıyordu. Onun yaşadığı acıyı asla tatmadığından sadece hayal edebilirdi. Aldin hiçbir ilişkiyi bu kadar derin yaşamamıştı. Onun ilişkileri ya aldatmayla ya da terk etmeyle biterdi. Adela’nın ise isteği yerine gelmişti. Tam istediğini bulmuşken şu anda hayatının aşkı ellerinin arasından kayıp gitmişti. Ne acı..
Adela’yı uyandırmadan hemen önce Aldin, arabasına kadar gitmiş ve ne olur ne olmaz diye bir zamanlar zengin bir insan’dan çaldığı Colt’u alıp gelmişti. Colt şimdiye kadar çalmış olduğu en değerli eşya ve birşey için değişmeyeceği tek şeydi. Mermiler’de yanındaydı, yani tam takım ondaydı.
Adela’nın bundan sonra nasıl bir tavır tıkınacağını kesinlikle bilmiyor, hatta tahmin bile edemiyordu. Bildiği tek şey uzunca bir süre onu takip edeceğiydi. Kızı bu acıyla başbaşa bıraksa kendisini hayatı boyunca affetmezdi. Ama birşeyler yapmalıydı zira sonsuza kadar burada duracaklar gibi görünüyordu. Aldin ayaklarını uzatmış kızı seyrediyordu.
“Adela” dedi bezgin bir sesle.
Kız cevap vermedi. Ne büyük bir sürpriz.
“Adela, ayağa kalkman gerek. Ne yapacağımıza karar vermeliyiz. Burada böyle sonsuza kadar duramayız.”
Kız yaşlı gözlerle Aldin’e baktı. Gözlerinin etrafı kızarmıştı ve şu haliyle tatlı bir zombiye benziyordu.
“Sen gidebilirsin istersen.” dedi zayıf bir sesle. “Seni zaten yeterince alıkoydum. Herşey için teşekkürler. Senin kadar iyi insanlar yok artık ortalıkta.”
“Buraya kadar gelmişken seni bırakamam.”
“Neden?” dedi. Bir gözü hâlâ cesede bakıyordu. “Sensiz’de gayet iyi gidiyordum ben.”
Aldin gözlerini devirdi. Tecavü sahnesini hatırlayınca içi burkuldu yine. “Hayır, hiçte iyi gitmiyordun.”
Ayağa kalkarak kızın yanında diz çöktü. “Hadi kalk. Burada durarak kendine daha fazla acı vermek dışında hiçbirşey yapmıyorsun. Cesedi yakmak iyi bir fikir olabilir.” dedi kızın ateş dolu bakışlarını görmezden gelerek. “Biz gidince onu bulup ucuz bir mezarlığa kapatacaklar. Sevgilin daha iyisini hak ediyor. Onu küle çevirip güçlü doğu rüzgârlarına savur.” Aldin bir anda o kadar şiirsel konuşmuştu hem kendisini hem de Adela’yı etkilemişti sözleriyle.
Kız gözlerini kapadı. Birşey düşünüyor gibiydi, muhtemelen sevgilisini yakıp yakmamayı kararlaştırıyordu kendince. Bir gözyaşı düştü yanağına.
“Tamam.” dedi. “Başka şansım’da yok zaten.”
Beraberce ayağa kalktılar. Adela zar zor nefes alıyordu. Tamamen mahvolmuş bir durumdaydı. Ancak Aldin’in desteğiyle yürüyebiliyordu. Adela’nın Aldin ile karşılaşması kesinlikle Allah’ın ona bir yardımıydı. Onsuz kesinlikle devam edemezdi.
Tam cesedi duvardan indireceklerdi ki bir ses duydular merdivenlerden. Adela korkuya kapıldı.
“Saklan!” diye bağırdı Aldin Adela’yı diğer odaya doğru sürükleyerek. Eğer gelenler polis’se işleri bitmişti. Suç mahalinde iki insan, üstelik ceset tam soğumamış ve tüm odada onların parmak izleri. Jüri bu hikayeye bayılırdı.
Dolaba saklandılar.
İçeriye kukuletalı dört kişi girdi. Uzun boyları ve geniş cüsseleri vardı. Ağır hareket ediyor ve fısıltıyla konuşuyorlardı. Kesinlikle tüyler ürperticiydi halleri.
İkisinin’de kanı donmuştu ve sesli nefes almaktan bile korkar durumdaydılar şu an. Dört kişi cesedin önünde diz çöküler.
“Sana yalvarıyoruz Yedilerin en büyüğü, ölüm tanrısı.” dedi aralarından en irisi. "Bu Günahkârı cehenneme kabul et. Kabul etki bu cehennem bile olsa ruhu sonsuzluğun melodisinde yankılanmasın.”
“Bu da ne?" diye sordu Aldin fısıldayarak. Ne olduğunu kesinlikle anlamamıştı ve herşeyden önemlisi bunlarda kimdi? Bir eli Colt’taydı. Gidip onu aldığı için şükrediyordu.
“Hadi bakalım.” dedi cesaretini toplayarak. Birden dolaptan çıkarak aralarına daldı. Adela dolapta kalmıştı. Dört kişinin tam ortasındaydı şu an. Colt’u ilk konuşana doğrulttu.
“Selam.” dedi hınzır bir ifadeyle.
“Önümüzden çekil ölümlü. Seninle işimiz yok.”
“Burada yanlışınız var işte. Hep yoluma çıkıyorsunuz. Buda sizinle işimin olduğunu gösteriyor. Ayrıca.” dedi Aldin. “Ölümlü mü? Ben ölmem palavralarına başlamayacaksınız değil mi?Çünkü bu tarz şeyler midemi bulandırıyor artık.”
“Biz..”
Ama daha sözünü tamamlayamadan tam alnında kocaman bir kurşun belirdi. Ruhsuz ceset düşünce diğer üçü dişlerini sıkarak ateşli gözlerle Aldin’e baktı.
“Kusura bakmayın beyler. Sadece ölümsüz olup olmadığını kontrol ediyordum.”
Üç kişinin gözü de Aldin’in elindeki Colt’taydı ve o yok olmadan saldırmayacakları aşikârdı. Aldin’de bunun farkındaydı. İkisini karşısına alarak silahı onlara doğrulttu. Şu anda ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. İstediği tek şey Adela’yı da alıp bu lanet olası yerden defolmaktı.
Son anda kafasına bir darbe yiyip dünyası karardı. Arkasında birisinin olup olmadığını anlamamıştı bile.



Aldin gözlerini açınca ağzına kan tadı geldi. Yüzünde ve vücudunda bir sürü yara izi göze çarpıyordu. İşkence mi? Hiç sanmıyordu zira işkence kesinlikle hatırlanırdı. Gözleri karanlığa alışınca etrafı incelemeye koyuldu. Bir gemi’nin zemin katında olduğunu sanıyordu. Neredeyse hiç eşya yoktu bulundukları odada. Tam karşısında ise Adela vardı. O da Aldin gibi duvara mıhlanmıştı. Sağında ve solunda iki tane paslı zincir vardı ve en ufak hareketlerinde ellerinin acımasına neden oluyordu. Adela’nın da yüzünde aynı Aldin gibi yaralar vardı.
Acaba o işkenceyi hatırlıyor muydu? Öyle birşey olduysa tabi.
Umarım hayır diye düşündü paslı zincirden kurtulmaya çalışırken. Acaba nasıl bir belaya bulaşmıştı. Adela’yla karşılaşmasıyla başlayan ilginç macera hâlâ devam ediyordu demekki.
“Adela!” diye bağırdı tüm gücüyle. Birisinin onu duyup duymaması kesinlikle umurunda değildi.
Kız tepki vermedi. Aldin birden güçlü bir korkuya kapıldı. Acaba..?
“Adela! Adela! Adela! Adela!”
Kız sonunda gözlerini açtı. Etrafı büyük bir merakla seyrediyordu. Tüm bu olanlar ona ilginç geliyor olmalıydı. Ağzında olan birşeyi tükürünce karşısındaki Aldin’i görüp gülümsedi.
“Haris’i babam öldürmemiş.” dedi.
“Ne?” diye sordu Aldin ilginç kıza hayretler içerisinde bakarken. Tek düşündüğü bu muydu gerçekten?
“Tek düşündüğün bu mu? Burada tanrı’nın bile unuttuğu bir yerde bağlı olduğumuz gerçeğini sana hatırlatmak istiyorum. Sen gelmeden önce hayatım oldukça güzeldi.”
“Ben gelmeden önce hayatın BOŞTU! Biraz macera her zaman iyidir. Ayrıca hâlâ adını öğrenemedim.”
“Aldin. Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?” dedi. Kız milleti onu gerçekten şaşırtıyordu. Belki de insanlar öyleydi, bilmiyordu. Uzun zamandır onların dışında yaşıyordu.
“Biz iyi insanlarız Aldin. İyi insanlar her zaman kurtulur.”
Bir yandan ayağıyla yerden birşey almaya çalışıyordu. Sonunda almak istediğini alınca gülümsedi ve onu sol eline fırlattı.
“Ne yapıyorsun?” diye sordu Aldin. Bu kızda acaba ne gibi süprizler vardı.
“Solağımda.”
“Ne yapıyorsun Adela?” dedi sorusunu tekrarlayarak.
“Biz iyi insanların kurtulmasına yardım ediyorum. Burada çürüyemeyiz Aldin. Bu aptal tarikatın arkasındakileri öğrenmeliyiz. Haris’imi öldürdüler.”
“Hayır demek isterdim ama sanırım sana karşı koyulamıyor, değil mi?”
“Hayır.” dedi Adela gülümseyerek. “Acaba bize işkence eden adam ne zaman gelecek? Ona küçük bir süpriz hazırladım da.”
Havada bu zincirlerle asılı kalmanın kemiklerini ağrıtmaya başladığını acı içinde fark etti Aldin. Aklında yüzlerce soru vardı. Bu tarikat’ta neyin nesiydi? Onlardan ne istiyordular ve herşeyden önemlisi Adela’nın biricik sevgilisi Haris’i hangi amaçla öldürdüler? Eğer birşekilde şans ya da başka birşeyin yardımıyla kurtulabilirlerse aralarından herhangi birini ilginç bilgiler ansiklopedisi yapabilirdi.
“Sana işkence yapıldığını hatırlıyor musun?” diye sordu Aldin.
“Biraz. Amaçları aslında işkence değildi anladığım kadarıyla. Biz’ de birşey arıyor gibiydiler daha çok. Yüzümüzdeki bu yara bereleri anlamış değilim ama. Neyse.” dedi konuşmaktan yorularak. “Adam gelince hepsini sorarız ona.”
Aldin kızın sol elinde ne olduğunu anlamaya çalışarak bakışlarını kızı sol eline yönlendirdi. Adela her seferinde yarım yamalak konuşuyordu, muhtemelen ne olduğunu sorarsa onu tatmin eden bir cevapla karşılaşamazdı.
Tam bu sırada içeriye bir adam girdi. Aldin, onlara zarar verenin bu olduğunu tahmin ediyordu. Kukuletalı gizemli insanların aksine bu adam oldukça şişko, kel ve kısa boyluydu. Savaş’tan ya da bir dövüşten kaldığını tahmin ettiği bir sürü yara izi göze çarpıyordu. Elinde kanlı bir ustura vardı ve aynı diğer gizemli adamlar gibi ağır ve acelesiz hareket ediyordu.
Adam hiç konuşmadı, tek bir söz bile söylemedi. Aldin’in yanına gelerek elindeki kanlı usturayı onun giysileriyle sildikten sonra arkasındaki Adela’ya döndü.
“Sorumu tekrarlıyorum. Kutsal bölmede ne işiniz vardı?”
“Kutsal bölme de neyin nesi?” dedi arkasındaki Aldin. “Hep böyle gizemli konuşacaksanız hiç konuşmayın daha iyi.”
Adam arkasını döndü. Kızdığı her halinden belliydi. Aldin amacına ulaştığı için mutlu oldu lakin adam kolunda derin bir çizik bırakınca gülümsemesi hemen kayboldu ve yerini acı dolu bir ifade bıraktı.
“Senle devam edelim komik çocuk. Orada ne yapıyordunuz?” dedi onun giysisinden tutup kendine çekerek. “BİZDEN NE İSTİYORSUNUZ?”
“Biraz pizza iyi olurdu. Ekstra peynirli ve mantar olmasın.”
“LANET OLSUN SİZE!” dedi Aldin’in vücudunda üç derin kesik bırakarak. Aldin’in ağzından kan geldi. “Daha fazla şaka ve espri yok. Ya cevap verin ya da cehennem’e gidin, seçim sizin.”
Aldin ağzındaki kanı tükürdü. “Artık benim bölgeme girdin bok çuvalı.” dedi. İlk defa bu kadar sinirleniyordu. Adam tam şeytanca gülümseyip usturayı bir defa daha kullanıyordu ki tam göğüsünde parlak birşey belirdi. Bu Adela tarafından sırtından sokulmuş uzun ve keskin bir katananın ucuydu.
Adam kanlar içinde yere yuvarlandı.
“Bu kadar keskin şeyleri etrafta bırakmamalısınız.” dedi Adela.
Elindeki iğneyle Aldin’in de zincirlerini çözüp onu serbest bıraktı. Demekki sol elindeki buydu.
“Ellerin bağlı haldeyken nasıl yaptın bunu?” diye sordu Aldin acıyan ellerini ovarak. Yere indiği için bahtiyardı.
“Herkesin kendine göre yetenekleri var.” dedi güzel bayan.
“Bu iş bitince Adela. Bana kendinden uzun uzun bahsedeceksin. Hem de en ufak detayına kadar. Anlaştık mı?”
“Karşılıklı olursa neden olmasın?” dedi Adela o etkileyici gülümsemelerinden birini yaparak.
Beraberce kapıyı zor da olsa açtılar. Zira kapı aşırı derecede ağırdı. Kapı çok dar bir koridora açılıyordu. Koridorun sağ ve sol tarafından aynı bunun gibi ağır kapılar vardı ve içeriden hiç ses gelmiyordu. Sessizce koridoru geçtiler. Aldin ihtiyatlıydı. Adela’dan aldığı güzel ejderha işlemeli katanayı tutuyordu ve herhangi birinin gelme ihtimaline karşı konsantre olmuş durumdaydı. Adela ise ilk gelmişken ki soğukkanlılığını koruyordu ve o meraklı bakışlarını koridorun her tarafında gezdiriyordu. Sonunda koridor yine büyük ve yine boş bir odaya açıldı. Kapı yuvarlaktı ve odanın dört bir yanında yine az önce girdikleri koridor gibi muhtemelen uzun koridorlar vardı.
“Buradan kurtulunca ne yapacağız?” diye sordu Aldin durup dinlenince.
“Sarajevo’ya gitmemiz gerek. Her ne kadar ona kızgın olsam da bizi bu bok bataklığından kurtarabilecek tek kişi babam. Ondan sonrasını ise bilmiyorum.”
“Acaba Colt ve arabam nerde?”
Adela tam cevap verecekti ki odanın sağ tarafındaki koridordan ilahi sesleri gelmeye başladı. Doğal olarak ikisi de seslerin geldiği tarafa doğru gittiler. Oraya varınca Adela’nın midesi bulandı. Karşılarında iğrenç bir görüntü vardı.

1 yorum:

debut dedi ki...

hikayen çok iyi. Kurgularını çok beğeniyorum zaten. Ama kuru kuruya iyi olmuş demek olmaz, o yüzden birazcık eleştiride bulunucam canımcım :P
Aldin'i başta pasif biri olarak göstermiş olmana rağmen, şuan bir colt alacak kadar azgın biri haline dönüşmüş. Bu kısmı bana biraz garip geldi. Tabi bu cesaretlenme Adela yüzünden meydana çıktıysa bilemem :))
Ayrıca Adela'nın erkek arkadaşının ölmesinden kısa bir süre sonra hali ve tavrının değişikliği, bizler iyi insanlarız edebiyatı yapması bana biraz garip geldi. O kısımda Adela'nın biraz hüzünlü ve hırçın bir modda olmasını beklerdim.
Genel olarak yazın çok hoş olmuş ama, ellerine sağlık. :))