Sayfalar

7 Eylül 2009 Pazartesi

ALDIN [Dördüncü Bölüm]





Çok ilginç ve ürkütücüydü girdikleri oda. Elips biçimindeki odayı tüm gün boyunca gördükleri gizemli adamlar dolduruyor ve havayıda ilahilerle boyuyorlardı. Tüm cüppelilerin baktıkları yerde ise duvarda bir adam asılıydı. Kolları yana açılmış, ayakları dikkatlice kesilmiş bir hâlde zincirle asılmıştı. Hemen altında küçük kova şeklindeki bir taş vardı ve adamın vücudundan akan kan orayı dolduruyor, ordan da hemen arkasındaki kan havuzuna boşalıyordu. Kan havuzu teknik olarak doluydu ve o kadar çok değişik kan vardı ki kırmızı değil siyahtı havuzun içi.
"Adela!" dedi sessiz ama keskin sesle. " İncelemeyi bırak artık."
"Oda çok ilginç" diye itiraz etti Adela masum bir şekilde.
Aldin kafasında bir plân oluşturmaya çalışıyordu. Herşeyden önce kaybettiği eşyalarını bulmalı ve herhangi bir olay olmadan buradan defolup gitmeliydi, lakin bu kolay olmayacak gibi görünüyordu. Tüm herkesin sırtı onlara dönük olduğu ve bir çeşit transta oldukları için şimdilik rahattılar.
"Bak!" dedi Adela o kan havuzunun hemen yanındaki bir bölmeyi işaret ederek. " Anahtarın dahil herşey orada."
"Colt?"
"Orada.."
"O zaman oraya ulaşmam gerek. Dikkat çekebilir misin?" diye sordu adamlardan gözünü ayırmadan.
"Deneyebilirim."
Aldin kapının arkasına saklanırken Adela girişe yönelip ıslık çaldı ama kimse bakmadı. Bir daha çaldı, yine kimse bakmadı. Söyledikleri ilahiler yüzünden birşey duymuyorlardı.
Birden Adela'nın arkasında iki kişi belirdi, kız daha ne olduğunu anlamadan bayıldı. Aldin bunu görünce tek şansının da kaybolduğunu anlayarak saklandığı yerden çıktı ve eşyalarına koşmaya başladı. Eğer Colt'a ulaşabilirse bir şekilde bunlara karşı çıkabilirdi. Adamlar koşan Aldin'e bakıyor ama hiçbir harekette bulunmuyordu. Sonunda silaha ulaşıp onlara doğrulttu. Hiçbirinde en ufak bir tepki bile yoktu, bir tür robot gibiydiler.
"Merhaba sevgili Genç." dedi arkasında bir ses.
Aldin hiç zaman kaybetmeden silahı sese doğru doğrulttu. Oldukça yaşlı, baston yardımıyla yürüyen ama bilgili bir surat karşıladı onu. Yaklaşık yetmiş yaşlarında olmalıydı, sesinde bir tür alay vardı ama kesinlikle bilgeliydi.
"Merhaba." dedi Aldin. Korkmuştu ama o kadar da değil.
"Kendini kaybetmiş olduğunu görüyorum." dedi. " Ve kafan karışık. Sorunlarına yardımcı olmamı ister misin?"
"Herşeyden önce beni arkadan bayıltmaktan vazgeçin." dedi gözüyle hemen arkasında sinsi sinsi yürüyen iki cüppeliyi göstererek. Yaşlı kişi onları bir baş hareketiyle durdurdu gülümseyerek.
"Güzel." dedi Coltu indirerek. "Burada neler oluyor? Siz de kimsiniz? Daha doğrusu bir tarikat olduğunuzu anladım ama amacınız ne? Neyin peşindesiniz?"
"Bir anda çok fazla soru sordun genç. Amacımız dünyaya barışı getirmek."
"Ba.. Barış mı?" dedi. İyice sinirlenmişti. "İnsanları öldürerek mi?"
"Biz sadece kötü ruhlara sahip bedenleri kurban ediyoruz. O öldürdüğümüz ve yanılmıyorsam senin arkadaşının sevgilisi olan çocuk partilere katılıp, içki içerek insanları rahatsız ediyordu."
"Bunu herkes yapar."
"Biz de o zaman herkesi kurban edeceğiz."
Adam Aldin'in şaşırmış suratını görünce o iğrenç yüzünü iğrenç bir sırıtışla yaydı. "Kötü olmayan insan yok. Biz de dahil. Yaptığımız plân sayesinde kendimizi de kurban edeceğiz. Ondan sonra dünya kendine gelmek için zaman bulabilir."
"Nasıl? Dünyaya meteorun çarpmasını mı sağlayacaksınız?" dedi alayla.
"Sinir gazları. Sinir gazlarıyla dünyadaki stratejik noktalarından yardım alarak herkesi yok edebiliriz ama neyse artık gidebilirsin. Plânlarımızı yeterince öğrendin, artık bize karşı kullanmak için bir güç doğabilir içinde."
Aldin doğru düşünemediğini fark etti, elindeki silahı doğrultarak ateş etti ama basit bir "klik" sesinden başka hiçbir ses duymadı. Aldin aceleyle silahın içini kontrol etti, BOŞTU!
"Sana dolu bir silah vereceğimi sanmıyordun, öyle değil mi?"
Ve birden gözü karardı. Bayılmıştı..
Aniden uyandığında elindeki üzerindeki giysiyi fark etti. Otel gibi bir yerdeydi. Hemen yanındaki yatakta uyumakta olan Adela zarar görmüşe benzemiyordu, onun hemen yanında ise karışık saçlarıyla mavi gözlü bir kız vardı. Bulunduğu durumdan ve ortamdan keyif almışa benziyordu. Gözlerini ovuşturdu. Hem otel hem yatak. Acaba neden bu kadar lüks bir ortamdaydı?. Onların bulunduğu oda oldukça büyüktü ve kapındaki cam'ın arkasından bir oda daha görünüyordu. Ama tüm bunların da ötesinde onu şaşırtan şey konuşmalardı. Bu oda'nın hemen karşısındaki oda'da, onun yanındaki oda da da insanlar vardı ve hep bir ağızdan konuşuyorlardı. Eğer acıyı gerçekten hissetmeseydi kalabalık bir barda uyuyakaldığını sanabilirdi zira herşey tam bir rüya gibiydi. Doğruldu, yatak yumuşacıktı ve onu tekrar uyumaya davet ediyordu.
"İyi misin?" diye sordu yanındaki kız. Ama sesinde korku değil tam bir alay tınısı vardı.
"Burada yemek var mı?" diye sordu Aldin gözlerini kapayarak. Ağzından ekşimsi bir tad geldi, dudağı kanıyor olmalıydı. " O kadar şakadan sonra gerçekten acıktım."
"Yemek mi? Hayatında ilk defa burada olmana rağmen aklına ilk gelen şey yemek mi? Gerçekten mi?"
"Eh, acıktım ve yemek gereklidir. "
"Adın ne?" diye sordu kız aniden.
"Aldin.."
"Ben de Almira. Kaos zindanlığına hoşgeldin."
Aldin cevap vermedi. Daha acayip durumlarda da bulunmuştu, bu ilk değildi ama insanların bu yeri benimsemiş olmalarını aklı almıyordu. Acaba kaç insan vardı burda?
"Burası da ne? Otel mi?"
"Hem evet hem hayır. Zindanımsı otel diyelim."
"Hiç kaçmayı denediniz mi?" dedi kafasını tutarak.
Biraz durdu, düşünüyor gibiydi. "Sanırım. Ama muhtemelen kaybolmuştur, zindan oldukça büyük."
"Ya da öldürülmüştür.."
"Kim tarafından?" diye sordu Almira soran bakışlarla.
"Tarikat üyeleri. Kimbilir burdasın ve seni kaçıranın kim olduğunu bilmiyor musun?"
"Kimse bilmez. Sabaha doğru oda kapıları açılır ve ana salonda buluşuruz, daha sonra herkes kendi odasına dağılır. Bu ezelden beri böyledir. Oda açılınca yemekler orda bizi bekler."
"Herkes odasına mı dağılır? Herkesin kendi özel odası mı var?"
"Elbette. Oda'nın başında isimlerimiz ve soyadlarımız yazar."
Ondan sonra bir daha konuşmadılar. Yaklaşık iki saat sonra Adela uyanmıştı ama duruma Aldin'den farklı bir tepki vermişti. Tek kelime bile etmemiş ve şaşırmış görüntüsünü üstünden çabuk atmıştı. Aldin onun için üzülüyordu aslında çünkü acısını saklamayı beceremiyordu pek. En azından Aldin'e. Aldin onun şu anda ölesiye bir şekilde acı çektiğini biliyordu ve onun yüzünden anladığı kadarıyla dün gece sevgilisini ölenlerle onu kaçıran kişilerin aynı olduğuna emin olmuştu. Bu da onun otelinde ve odasında yatıyor olduğu gerçeğini daha da kamçılıyordu.
Adela ile birşey konuşmayacağını bildiği için birkaç saatlik suskunluktan sonra Almira'ya yönelmişti. Sonunda kızın burada 2 yıl kaldığını ve bundan önceki hayatını pek hatırlamadığını öğrendi. Oldukça maceralı bir hayatı sonunda burada sonlanmıştı.
Sabaha kadar konuştular, o kadar konuştular ki sonunda Adela sıkılıp uyuyakalmıştı ve Aldin'in de boğazı ağrıyordu. Geceyarısını biraz geçe de uyumuştu.
Sonunda Almira'nın iteklemesiyle uyanmıştı.
"Oda beş dakika sonra açılacak." dedi. "Diğerlerini tanımak istiyor musun?"
ve Oda açıldı.

Hiç yorum yok: