Sayfalar

16 Eylül 2009 Çarşamba

ALDIN [Beşinci Bölüm]




Aldin'in aslında tanışmaya ilgisi yoktu ve plânı başkaydı. Onun asıl amacı insanları bir şekilde kışkırttıktan sonra hepsinin isyan etmesini sağlamak ve buradan defolup gitmekti lakin bu zor görünüyordu. Girerken ilk fark ettiği şey insanların anlamsız bir biçimde mutlu olduğuydu. Yuvarlak ve büyük bir salona adımını atmıştı. Pencere ve kapısız, her yerde rahat koltukların, yemeklerle dolu masaların ve satranç gibi ilginç oyunların bulunduğu bir oyun alanının olduğu ilginç bir yerdi ve insanlar konuşuyor, eğleniyor ve birbirleriyle şakalaşıyordu. Çok fazlaydılar, sayabildiği kadarıyla yüz kadar kişi vardı ve salon'da herkesi içine alabilecek kadar büyüktü. Salon yuvarlak olduğu için tüm koridorlar birbirine bakıyordu ve her koridor'un başında numara vardı ve büyük ihtimalle kişilerin yaşadığı oda tarzı yerlere açılıyordu. Salon'da farklı yerlerde toplam dört tane şömine vardı ve bir sürü insan şömine'nin karşısında yayılmış rahat bir şekilde sigarasını veya purosunu tüttürüyordu. Ne muhafız ne de ona benzer birşey vardı ve tavanda da kara bir delik bulunuyordu. Ötesini göremiyor ama insanları'da merak ettirmiyordu.
Aldin, peşinden Adela ve Almira geniş ve insanlarla dolu bir masaya oturdular. Masada kocaman kızarmış bir tavuk -bezelye ve tuhaf ama lezzetli gibi görünen bir takım süslerle birlikte- yaklaşık sekiz kadar büyük bardak bira, börekler, pastırmalar, ekmekler, çeşitli salatalar vardı. Hepsi de harika kokuyordu ama Aldin hiçbirine elini sürmedi. Aç değildi ve ilk girerkenki şaşkınlığını bir türlü üstünden atamıyordu. Burasının daha önce karşılaştığı yerlerden çok daha farklı ve çok daha sıcak bir ortamı vardı.Eğer yukarıda olanları gerçekten görmese ve o plânlarını söylemeye meraklı adamla tanışmamış olsaydı burada uzun yıllar mutluluk içinde yaşayabilirdi. Tarikat'ın onları nerede tuttuğunu merak etmişti ve neden onlara bu kadar güzel bir şekilde bakıldığını. İnsanları bu kadar güzel bir yerden nasıl çıkmaya ikna edebilirdi? Kesinlikle hiçbir şansı yoktu.
Aldin göz ucuyla Adela'ya baktı. Hiçbir şey söylememesine rağmen o da oldukça şaşırmış görünüyordu ama derinden acı çektiğinden yüzü somurtkandı. Almira çoktan kahvaltısına yamulmuş, onlarla bir gıdım bile ilgilenmiyordu. Herşey şu gerçek gibi görünen ama aslında rüya'dan ibaret olan şeyler gibiydi. Yemeklerin güzel kokusu içine doluyor, insanların arkadaşlıkları ve sıcak şömineden yayılan taze odun kokusu insanın ısınmasını sağlıyordu. Bir an önce bu gibi saçmalıklardan kurtulmalıydı. Acaba onu bayılttıktan sonra ona ilaç mı vermişlerdi? Soğuk, ürkütücü ve pis kokan zindanları bu kadar iyi bir şekilde görmesini sağlayan bir tür uyuşturucu?
Aldin tavuğun yağlı kısmından bir parça koparıp ağzına attı. Tavuk o kadar güzeldi ki baharatı hissetmişti ve ağzında eriyordu. Şimdiden tamamını bitirebilecekmiş gibi hissediyordu kendisini. Tüm bunları gerçek olduğunu kendisine ıspatlamak için yapmıştı ve şimdi kendisini burada yaşamanın güzel olduğunu düşünürken buldu.
Tüm bunlar da neyin nesiydi?
Almira hâlâ yemeğini yediğinden sormayı düşündüğü soruları yuttu. Şu an bu yer hakkında ona söyleyebilecek tek kişiyi korkutmak ya da rahatsız etmek istemiyordu. Almira ikisinin bu ilginç zindan ya da her neyse hakkında birşeyler anlatabilecek tek kişiydi. Hiç güneş ışığı olmadığından dışarısının karanlık mı yoksa gündüz mü olduğunu anlamak imkânsızdı. Tüm bunlar olup biterken gündüzdü ve Almira'da bunun sabah olduğunu düşünüyordu ama bunlar hiçbir zaman güneş ışığını görmüyor iseler sabahla akşamı karıştırıyor olabilirlerdi. Tek istediği lanet olası bir kusurdu ama bulunduğu yer ve ortam bunlara müsade etmiyordu.
"Biz nerdeyiz?" dedi Adela Aldin'in kulağına fısıldayarak. Sorusunu Almira'dan saklamak için oldukça çaba harcamıştı. Adela yemeklere hiç dokunmamış ve bulunduğu yeri inceleyip durmuştu. Muhtemelen o Aldin gibi saçma şeylerle ilgilenmeyip kendisine bir kaçıp plânı bulmaya çalışmıştı ama tek çıkış yolu yukarıdaki kara delik gibi görünüyordu.
"Hiçbir fikrim yok." dedi Aldin samimiyetle. "Buraya getirilirken sana birşey verdiler mi? Ya da getirilirken tuhaf bir şey gördün mi?"
Adela hemen karşısında iştahla yemek yiyen yeni arkadaşına baktı. Gözünü ayırmadan. "Hayır. Arkadan yaklaştılar ve bir anda buradan uyandım. Aynı senin gibi. Ne yapacağız?"
"Bilmiyorum. Burada en uzun süre duran birisini bulup bir şekilde sorgulamamız gerekecek. Bunu kaba kuvvetle yapamam. Acaba sen.."
"Yaparım." dedi Adela hemen.
Biraz daha durup Almira'nın yemeğini bitirmesini beklediler. Kız yemeğini oldukça yavaş ve her lokmayı hissederek yedi. Bir yandan baharatlı tavuğu yiyor bir yandan da bira'sını yudumluyordu. Özellikle Almira'yı buradan çıkmaya ikna etmek bu yerde bir kusur bulmaktan daha zor olacak gibi görünüyordu. Almira sonunda yemeğini bitirince ağır hareketlerle arkasına yaslandı.
"Sorularınız var gibi görünüyor." dedi Almira birasından bir yudum daha alarak. Köpük tüm ağzına bulaşmıştı ve bu ona oldukça komik bir görüntü sağlıyordu. "Her yeni gelenin vardır soruları. Dinliyorum."
"İlk geldiğimizde kaos zindanlığına hoşgeldiniz demiştin." dedi Aldin hemen aklındaki bir soruyla başlayarak. "Burasının pek kaosluk bir ortamı yok."
"Bu büyük zindanlık altı büyük bölümden oluşuyor ve sen o zindan'ın en iyi tarafındasın. Diğer bölümdekiler her zaman bu bölüme ulaşmak için çabalar ve savaşır. Diğerleri çok daha iç karartıcıdır güven bana." dedi elindeki birşeyle oyalanarak. "Bir bölümden diğerine geçemezsin."
"Neden?" diye sordu Adela konuşmaya katılarak.
"Altı bölümü birbirine bağlayan altı büyük köprü vardır. Her köprü ikiyüz metre civarında ve çok ağır radyasyon içeriyor. Geçebilmek için vücuduna onun ilacını enjekte etmen gerekir. Tahmin ettiğin kadarıyla da diğer bölümlerde onun ilacını hak etmen gerekiyor."
"Nasıl?"
"Dövüşlere katılarak." dedi Almira ama Adela'nın yüzündeki korku dolu ifadeyi görünce. "Merak etme başka biri senin yerine de katılabilir." diye ekledi bakışlarıyla Aldin'i göstererek.
"Bu radyasyonu nasıl yapıyorlar? Tüm bunları kim inşa etti?"
"Kimse bilmiyor." dedi tatlı kız bir yudum daha alarak. "Bizi buraya kimin attığını dahi bilmiyoruz."
"Peki ilacı kim veriyor?" diye kuşkuyla sordu Adela.
"Eric. Buranın en yaşlı insanıdır. Tam yirmi yıldır burada ve buraya gelmeyi en fazla hak etmiş kişi olmasına rağmen diğer bölümlerde insanlara yardım ediyor ve dövüş karşılığında onlara ilacı veriyor."
"Toplam kaç kişi var burda?"
"İlk görüş onbin kişi olduğuydu." diye konuşmaya katıldı başka birisi. Almira'nın hemen yanında oturuyordu ve tüm konuşma boyunca onları dinlemişti. Sarı uzun saçları ve etkileyici bir gülüşü vardı. Pis sakalları onun üzerindeki etkiyi güçlendiriyor ve ona hafif karizmatikimsi bir görüntü veriyordu. "Ama sonra hep yeni birileri geldi. Bu yer için daha yedi tane boş oda var. Bu yerler tükenince yedi günde aynı bu güzellikte yeni bir bölüm inşa ediliyor ve diğer bölümdekiler için yeni bir amaç doğuyor."
Tam bu sırada küçük bir kargaşa koptu. Kel ve yine kirli sakallı birisi herkesin tezahüratı eşliğinde gülerek bir masaya çıktı. Dolu bir bira kupasını elinde tutuyordu.
"Bugün.." dedi ama devam edemedi çünkü herkes "Joaquin" diye bağırmaya başlamıştı. Joaquin bir süre insanların tezahüratlarını ve alkışlarını dinledi tebessümle.
"Bugün aramızda yeni çaylaklar katıldı sayın dinleyiciler." dedi bağırışları eliyle bastırarak. "Yüzlerinde korkunun ifadesi var. Bakın." dedi eliyle Aldin ve Adela'yı göstererek. Herkes bira kupasını havaya kaldırarak onları selamladı. "Onlara iyi davranmak zorunda değiliz değil mi?" Herkes bir anda bağırdı tekrar. "Hadi onlara cehennemi yaşatalım."
Bağırışmalar tekrar duyuldu ve herkes onlara doğru koşmaya başladı. Aldin tam dövüş pozisyonuna giriyordu ki bir anda herkes onların üstüne bira dökmeye, bir yandan da aynı biralarla birbirini ıslatmaya başladı. Gerçek bir kargaşa hakimdi, Aldin önünü bile göremüyordu. Sonunda herkes savaşmayacak kadar bitkin düştüğünde Aldin Adela ile birlikte eski yerine oturdu. Kusacakmış gibi hissediyordu. İnsanlar gülüşerek kendilerine yeni bira doldurdular büyük bir kazandan. Joaquin birden karşılarına oturdu. Elini Aldin'e uzattı. " Merhaba ben Joaquin." Aldin elini gönülsüzce sıktı. "Hoşgeldin partisine hoşgeldin." dedi gülümseyerek. "Bugün sizin ilk ve son gününüz."
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Aldin'e göre çok daha iyi durumda olan Adela.
"Almira size söylemedi galiba." dedi. Gülüşü birden kaybolmuş yerini karamsar bir havaya bırakmıştı. "İyi bölüm'de çaylaklar sadece bir gün geçirir. Bu onların bu bölümün tadını alması ve tekrar buraya gelmek istemesi için yapılmıştır. Sonra diğer bölümlere geçerek bu bölüme gelmeye ve burada kalıcı olmaya çalışacaksınız. Bu büyük bir turnuva."
Aldin gözlerini kapadı. Zaten bu şeyler fazla iyi gidiyordu. Gözlerini açıp göz ucuyla Adela'ya baktı. Onun umurunda değil gibiydi. Zaten ne gerek vardı ki? Onu zaten Aldin koruyacaktı. Kendini korumaktan aciz birisiydi maalesef. Gerçekten umurunda olmaması çok sinirine gidiyordu. Şimdi ne yapacaktı? Tekrar buraya gelmek falan istemiyordu. Tek yapmak istediği şu iyi gibi görünen ama aslında kötü olan zindandan kaçmaktı ama bunu nasıl yapacaktı? Acaba onu diğer zindanlıkta ne gibi süprizler bekliyordu? Katiller? Tecavüzcüler? Yemeksizlik? Soğuk ortam?
Teşekkür edip Almira ile tek kelime etmeden Adela ile birlikte eski odasına gittiler. Almira üzgün görünüyordu ama yapabileceği birşey yoktu. Bu evreleri o da geçmişti ve yeni gelen herkes yine geçmek zorundaydı.
"Harika!" dedi sinirli bir ses tonuyla Aldin yatağa tekrar otururken. "Şimdi ne yapacağız?"
"Bu yemekler bir yerden geliyor olmalı. Bu bira bardaklarını biri temizliyor olmalı. Ya da ortamı falan. Yemekleri onlar yapıyorsa bile malzemeleri bir şekilde dışarıdan almak zorundalar. Bu tek kaçış yolumuz olabilir."
ve bir daha konuşmadılar. Plânları bu şekildeydi ama bunu nasıl yapacakları hakkında en ufak bir fikirleri dahi yoktu. Bütün gün yemek yiyip bir sonraki gün için enerji depoladılar. Akşam olduğunda ise düşünmekten yorgun düşüp yataklarına uzanmışlardı çünkü yarın onları bambaşka bir gün bekliyordu.

Hiç yorum yok: