Sayfalar

19 Nisan 2010 Pazartesi

1. Bölüm : Gizemli bir umut.



Yıl 26 Nisan 1986..
Yerel saatler 01.23'u gösterirken Ukrayna'da Kiev yakınlarındaki Çernobil kasabasında bulunan nükleer santralin dördüncü reaktörü infilak etti. Patlamayla birlikte reaktör bir anda alevler içinde kaldı. Büyük miktarda radyoaktif element atmosfere dağıldı. Çernobil'de o gece, Amerika tarafından Hiroşima'ya atılan gibi belki de yüzlerce atom bombası patlamıştı.Radyasyon önce Ukrayna, Belarus ve Rusya'yı vurdu. Radyasyon yüklü bulutlar, fazla gecikmeden Avrupa ülkelerinin pek çoğunu ziyaret etti. Resmi verilere göre, kaza sırasında yayılan radyasyondan ilk olarak 31 kişi oldu. Ancak daha sonra ortaya çıkan veriler, felaketin zaman içinde on binlerce kişinin ölümüne yol açtığını, 50 bin kişinin felaketten etkilendiğini gösteriyor. 3.5 milyon Ukraynalı, çeşitli oranda radyasyona maruz kaldı. O zamanlar bilimadamları ortaya çıkarmıştı ki eğer ikinci reaktör patlamış olsaydı Avrupa'nın tamamı yaşanamaz hale gelecekti.
Yıl 23 Ekim 2021
Aynı yerde nedensiz bir biçimde iki reaktör daha infilak etti. Patlamaya kimin veya neyin sebep olduğu hâlâ araştırılmakla beraber sadece Avrupa değil dünyanın pekçok bölgesi artık yaşanamaz durumda. Zehirli toskinler havayı esir almış, rahat bir şekilde nefes almayı imkânsız kılmıştı. Genel tahminlere göre artık 110 milyon kişi hayatını kaybetmiş ve 50 milyon kişi'de radyasyon'un aşırılığı nedeniyle değişime uğramıştı. Hayatta kalmayı başarmış bir avuç insan yediklerin yemeğin, içtiklerin suyun veya soludukları havanın zehirli olup olmadığı hakkında düşünmeden bir saniye bile geçirmiyorlar. İçlerinden herhangi birinin bir anda ölmesi veya değişime uğraması an meselesi.
Ve 22 Temmuz 2023
Dünya'nın yaşamayı başarmış önemli birkaç bilimadamları bir ipucu buldu. Gizlenmiş kâğıtlardan veya raporlardan yola çıkarak doğu avrupa'da bir yerde dev bir emici olduğunu ortaya çıkardılar. Bu emici 110 km2 genişliğinde ve yerin altından yeryüzüne doğru 11 km uzunluğundaydı. Bu emici çalışmaya başarırsa zehirli hava toksinleri emilecek ve dünya kabuğunda bir yerde hapsedilecekti.

*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***


2 ay boyunca insanlar hiçbir şey yapamadı. Ne doğru dürüst yemek yiyebildi ne de radyasyon korkusundan bulundukları yerden çıkabildi. 2 ay boyunca insanlar sadece evlerinde bulunan yiyeceklerle hayatta kalmaya çalıştılar.
O süre içerisinde tam bir kaos ortamı vardı. Ayakta kalmış birkaç başbakan insanlarının başına gelenlerin üzüntüsüyle intihar etmiş, devlet ve insan’lar bir defa daha çobansız kalmıştı.
İki yıl sonra insanlar akıllanmış, yeni bir lider çıkmış, şehirlerin etrafında ve radyasyonun nispeten daha az olduğu yerde küçük kasabalar kurulmuş, hastaneler açılmış, insanların yaşamaları için gereken tüm ihtiyaçlar bir süreliğine giderilmişti.
Söz konusu lider geçici süreliğine başbakan seçildiğinde aklına parlak bir fikir gelmişti. Askerlerden ve eğitimlilerden oluşan grup kurulmasını emretmek. Radyo ve televizyon aracılığıyla belki de on bin kasaba’ya geceler boyunca uğraşarak kasaba lider’i seçmiş ve altı ayda neredeyse tüm kasabalara telsiz bağlantısı kurmuştu. Böylece görüntülü telsiz aracılığıyla onlara istediklerini verecekti. Kurdurduğu gruplar güvenliği sağlayarak tehlikeli şehirlere gittiler. Oradan yiyecek getirdikçe insanlar bu gruplara daha çok ihtiyaç duymaya başladılar. İnsanlar ihtiyaç duydukça daha fazla grup kuruldu ve gruplar kuruldukça kasabalar daha güvenli hale gelmeye başladı. Tüm bu umut kırıntılarına rağmen insanlar yine de istedikleri gibi dolaşamıyor, gruplara ihtiyaç duyuyor ve genellikle diğer kasaba ve şehirdeki insanlarla bağlantı kuramıyorlardı. Hiçbir insanın grup eşliği olmadan kasaba’dan ayrılmasına izin verilmiyordu. Bu da elbette bir takım sorunlara yol açıyordu. İnsanların gezmeye ve yolculuğa ihtiyaçları vardı. Belki de bir tatile.
Sonuç olarak, buna hitaben açılan tüm isyanlar bastırılmış ve kısa süreliğine de olsa barış hüküm sürmeye başlamıştı.

*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***

11 Mart 2023. Sydney, Avustralya.. Saat 23:11

Mark Wisdom. Geçici lider. Uzun boylu, sakalsız ve zeki bir insandı. Askerleri tarafından yapılan deri bir koltuğa oturmuş toplantının başlamasını bekliyordu. Toplantının ne hakkında olduğunu gerçekten çok merak ediyordu zira sadece acil olduğu söylenen çağrıların detayları yoktu. Sol elinde duran viskisinden bir yudum alarak dışarıyı seyre koyuldu. Avustralya.. Belki de tam olarak zarar görmemiş tek ülkeydi. Güvenlik sıkı bir şekilde tutuluyor ve kendisi dünyayı buradan kontrol ediliyordu. Eğer bir açıklama yapmak istese tek yapması gereken bodrum katına inmek ve büyük televizyon’un karşısına geçtikten sonra yayın yapacağı ülke ve bölgeyi seçmekti. Mark lider seçilmişti çünkü tüm ailesi ölmüş, sevgilisi dönüşmüştü. Kısacası onu hayatta tutan kendi insanlarından başka kimse değildi. Hayat’ından kesip koparamadığı o acı parça her gece rüyalarına giriyor ve onu daha da acınası yapıyordu. Peki nedendi tüm bu insanlara yardım etme isteği? Görünen kısım kendi başına gelmiş şeyi başkasına getirtmemeye çalışmaktı ama başka bir şey daha vardı, biliyordu bunu.
Mark hiçte bir başkan’ın giyeceği türden giysilerle durmuyordu toplantı odasında. Kravat ve iyi bir takım elbise yoktu bir defa. Birbirleriyle uyumsuz renkte bir pantolon ve gömlek giymişti. Aksi’nin beyhude olduğu kararına varmıştı. İnsanların zengin veya gösterişli değil güvenebilecekleri bir lider’e ihtiyaçları vardı. Bunu onlara verebilecek miydi? Kafası çok karıştıktı son günlerde. Karmakarışık emirler veriyor ve bazen kendisinin bile anlamdıramadığı şeyler yapıyordu.
Kendini huzursuz hissetmesi bir yana hiç dostunun olmaması hayatını daha da çekilmez yapıyordu. Umuyordu ki keskin zekâsı şu son günlerde işine yarasın zira umut verici haberleri bekleyeli aylar oluyordu.
Telefon çaldı. Mark düşüncelerinden sıyrılarak kırmızı düğmeye bastı.
“Sayın Başkan. Beklediğiniz bilim adamları geldi.” dedi telefondaki ses. İnce ve zarif. Ama ne demek istediğini her zaman doğrudan söyleyebiliyordu. Onun bu özelliği iyiydi. “Gelsinler mi?”
“İçeri al.”
Mark kendine çeki düzen vererek on sekiz bilim adam’ın tüm koltukları doldurana kadar bekledi. Çeşitli ülkelerden en önemli bilim adamları şu anda bu odadaydı. Muhtemelen dünyanın en zeki beyinleri. Bir umut doğduğunu söylemişlerdi ama detayları merak ediyordu.
“Beyler hoş geldiniz.” dedi Mark oturarak. Başkan oturunca diğerleri de ona döndüler. “Yanılmıyorsam bu kadar acil toplanmamızın nedeni artık belli.”
Bilim adamları evet anlamında başlarını salladılar. Hepsinin gözlerinde umut ve sevinç pırıltıları vardı ama hiç kimse başkan söz hakkı vermeden konuşacak kadar aptal değildi.
“Konu nedir?” diye sordu en yüksek rütbeli bilim adamına dönerek.
“Öncelikle bizi bu kadar çabuk kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.” dedi uzun ve sıska adam. “Adım Kevin Henslig. Danimarka’yı temsilen geldim. Belirtmek isterim ki elimizde ki bilgiler oldukça kesindir. İsveç’ten meslektaşım William Ludin, Belçika’dan Jelle Van Poucke ve Rusya’dan Vladimir Fedorov ile uzun uzadıya araştırmalar yaptık ve zor da olsa Avrupa’nın doğusunda, büyük ihtimalle Bosna veya Kosova’da tüm zehirli toksin ve radyasyonları emecek bir emicinin varlığını ortaya çıkardık.”
Mark oldukça şaşırdı ama bunu belli etmedi. Tüm kanı beynine sıçramıştı. Umut’un söz konusu olduğunu biliyordu ama böylesi bir umut tüm dünyayı sallandırabilirdi. Bir insan sarrafı olan Mark konuşan bilim adamının yüzünü inceledi. Heyecanlıydı, bu da yalan söyleme ihtimalini bir süreliğine de olsa ortadan kaldırıyordu. Dalga geçiyor olabilir miydi? Hayır, buradan canlı çıkamazdı. Sonunda bulundukları kâbus’tan uyanma zamanları mı gelmişti yoksa?
“Emici mi? Neden şimdiye kadar bunun varlığından haberdar değildik peki?” diye sordu Mark kaşlarını çatarak. Bilim adamlarının en sevmediği özellikleri lafı her zaman dolandırmalarıydı. Labirent gibiydi akılları, doğru yolu bulduğu sürece mantıklı bir cevaba götürebilirdi. Bu yüzden sadece durumu açıklamasını gerektirecek sorular sormalıydı.
“O emici sadece Radyasyon belli bir seviyeye geldiğinde tekrar aktif olabiliyor..” diye cevapladı onu Kevin. “Bu büyük uğraşlarla nedeni bilinmeksizin Amerikalı bilim adamları tarafından gizli tutuluyordu çünkü 2000’li yıllarda Rusya’nın aynı reaktör’ü aktif etme plânları ortaya çıktığında böyle bir şeyin olabileceği şüpheleniliyordu.”
Mark göz ucuyla Rus meslektaş’ına baktı. Tüm bunların belki de ülkesi yüzünden yaşandığını bilmek veya en azından tahmin etmek oldukça sarsıcı bir şey olmalıydı. Ama Rus Bilim adam’ının yüzünde en ufak bir değişiklik olmadı. Bu detayı aklının bir kenarına not etti.
“Yani kısacası emici çalışırsa radyasyon yok mu edilecek?”
“Evet, tüm zehirli toksinler dünyanın çekirdeğinde hapsolacak ve yok edilecek. Ama elbette bunun da yan etkileri olabilir. Eğer emici tahmin edildiği kadar güçlü değilse tüm radyasyonu emdikten sonra istenilen yere hapsedemeyebilir ve aynı anda hepsini serbest bırakabilir. Bu da uzaya yayılarak daha fazla radyasyon’u çeker.”
Mark dişlerini sıktı. Neden illa kötü bir sonucu olmak zorundaydı ki? Zor bir karardı vereceği karar ama bir şekilde yapmak zorundaydı çünkü şu anda yaşadıkları hayata pek yaşam denemezdi.
“Sizin tavsiyeleriniz nedir?” dedi diğerlerine dönerek.
Hepsinden evet anlamında bir ses kalabalığı çıktı. Katılıyor olmaları oldukça güzeldi, bu kararını kolaylaştıracaktı. Tekrar ilk konuşan bilim adamına döndü. “Başarma oranımız nedir?”
“Oldukça zor ve riskli bir görev. Bilindiği üzere doğu Avrupa tamamen yaşanamaz durumda. Hem radyasyon’un yan etkileriyle uğraşacak hem de değişime uğramış insan ve hayvanlarla savaşmak zorunda kalacaklar. Emicinin tam olarak yerinin bilinmemesi de ayrı bir risk. Ne aradıklarını bilmeleri yeterli değil, onun hakkında daha fazla ipucu bulmamız gerektiği açık bir gerçek.”
Biraz düşündü. “Tamam şöyle yapalım.” dedi en sonunda. “Sayın Kevin. Güvendiğiniz bilim adamlarını emicinin tam konumunun bulması için görevlendirin. Size bu konuda tam yetki veriyorum. Kalanlarınız ise oraya gidecek insanların bulmalarını kolaylaştıracak şeyler yapacak.”
“Aklınızdaki nedir?” dedi Kevin biraz da şaşırmış görünecek. Her ne kadar oldukça zeki birisi olsa da Başkan’ın aklındakileri bir türlü çözemiyordu.
“Doğu Avrupa’ya gidecek ayrı ülkelerden yedi grup seçeceğim. Bu gruplar kendilerini kendi ülke ve kasabalarında kanıtlamış olanlardan olacak. Radyasyon’u uzun süreliğine geciktirecek iğne, uydu sayesinde çalışan görüntülü telefon, tam korumalı bir giysi. Yapabilir misin?”
“Elbette. Ne kadar çabuk gerekiyor?” diye sordu. Kevin oldukça heyecanlanmıştı.
“Bir hafta. Ne kadar çabuk yola çıkarsak iyi. Uçaklar çalışmadığı için ne kadar uzak olursa olsun arabayla aramak zorunda kalacaklar. Şimdiden yola çıkmaları daha iyi ben görüntülü telsiz sayesinde sizin bilim adamlarınızdan öğrendiğiniz şeyleri onlara aktaracağım.”
“Bitti sayın.”
Bilim adamlarının hepsi aynı anda kalkıp başkan’a selam verdikten sonra odadan çıkıp görevlerine dağıldılar. Mark derin bir nefes aldı. Uzun zamandan sonra ilk defa gerçekten heyecanlanmıştı çünkü ellerinde umut vardı. İşe yarayabilecek bir umut.
Eli telefondaki düğmeye gitti yine. “Konferans odasını hazırlayın, kasabalara brifing vereceğim.”
“Hangi bölgeye istersiniz?” diye sordu telefonun ucundaki ses.
“Bütün dünya.”

Hiç yorum yok: