Sayfalar

30 Nisan 2010 Cuma

2. Bölüm : Konferans



11 Mart 2023. Dublin, İrlanda. Saat 02:30


“Neden bu kadar acele çağırıldığımız hakkında bir fikrin var mı?” diye sordu Aaron. Toplantı odasındaydılar ve tam bir kargaşa hakimdi. Kasaba’da bulunan beş grubun tamamı da bu geceki toplantıya çağırılmıştı ve hepsi onlar gibi büyük bir şaşkınlık içindeydiler. Herkes bir andan konuşuyor, bazı görevliler ise ortamı dağıtmaya çalışıyordu lakin imkânsızdı. Aaron ile beraber grubun tamamı gelmişti ve çoğu uykusuzluğunu üstünden atmaya çalışıyordu. Grubun diğer üyelerinden Aiden çoktan uykuya dalmış hafif horluyordu, Cedric dişlerini sıkmış pür dikkat henüz açılmayan siyah ekrana bakıyor, Gabrielle ve Emily neden çağırıldıkları konusunda derin bir sohbete dalmışlardı. Hepsi huzursuz ve meraklıydı.
“Bilmiyorum.” diye cevapladı onu Cedric. “Sanırım cevabı birazdan alacağız.”
Cedric oldukça düşünceliydi. Herkesin aynı anda çağırılması bulundukları kasabayı geçici süreliğine de olsa savunmasız kılıyordu zira onu korumakla görevli herkes şu anda bu rahatsız edici, sesli ve kalabalık salon’un içindeydi. Başka grup veya radyasyon sayesinde değişime uğramış hayvan veya insan şimdi saldırsa, büyük bir trajedi kaçınılmaz olacaktı. Bu yüzden toplantı’nın bir an önce başlamasından yanaydı. Dalgalı, açık kahverengi saçlarını arkaya doğru itti. Bu yeşil gözlerini ve gözlerini boydan boya kaplayan ilginç yarasını ortaya çıkarmıştı. Gergindi ve kesinlikle şu an uyumakta olan Aiden’den nefret ediyordu. Onun kadar rahat olabilmek, kimseyi önemsememek ve gerektiğinde acı çekmeden mutlu mutlu uyumayı isterdi.
Birden salon’daki herkes bulanıklaştı. Herkes ondan uzaklaşmaya başladı, bu aynı zamanda başının fena halde döndüğünün de işaretiydi. Sesler kulaklarını rahatsız ediyordu, ortaya çıkmak ve tüm kuvvetliyle bağırmak ve herkesi susturmak istedi bir an. Dayanılmaz acı tüm vücudunu kaplıyor onu diğerlerinden soyutluyordu. Ve bir anda her şey normale döndü. Baktığında bacaklarına batırılmış ince ve boş bir iğne gördü. Hemen ardında da Aaron’un eli. Hemen ardından gizlice iğneyi çekip montundaki bir cebe attı.
“İlacını bu kadar geciktirmemelisin Cedric. Ben olmasaydım ölebilirdin.” dedi Aaron gergin bir sesle. Cedric ise onu dinlemiyordu, uyuşmuş elleri ve bacakları tekrar onun kontrolüne geçmişti. Sonunda yine hayatının şoför koltuğunda o vardı.
“Cedric!”
“Tamam.” dedi bakışlarını tekrar siyah ekrana yönlendirerek. “Unutmuşum.”
“Hayır unutmadın!” dedi Aaron yine aynı ses tonuyla. “Acı çekmek istedin. Herkes için acı çekmek zorunda değilsin Cedric. Seni hâlâ önemseyen insanlar var. En azından onlara yapma bunu.”
“Ben...”
“Hepiniz hoş geldiniz.” dedi mikrofondan bir ses. Bu tanıdık bir sesti. Bir lider’in sesi. Mark!
Büyük ekran’dan şu anda dünyadaki her kasabaya bakıyordu. “Biliyorum biraz aceleyle çağırıldınız ama içinde bulunduğumuz durum oldukça acil.”
Salon’da bir takım mırıltılar duyuldu. Herkes dikkatini büyük ekrana vermiş, çıkacak haberleri merakla bekler haldeydi.
“Benim de henüz yeni öğrendiğim bir haberin üzerine şunu söylemeliyim ki artık elimizde büyük bir umut var.” Salonda ki herkes sevinç çığlıkları ile havaya zıpladı. Alkışlar havada süzülüyor, herkes birbirine sarılıyordu. Bunun olacağını bilen Mark bir süreliğine bekledi. Huzursuzca kıpırdandı. Sanki Cedric’in delici bakışlarını hissediyor gibiydi. “Hepinizin sevindiğini az çok tahmin edebiliyorum ama şunu bilmenizi isterim ki bu umut’un büyük riskleri var. Her neyse, sizin için lafı çok dolandırmayacağım. Doğu Avrupa’da büyük bir emici var. Tüm radyasyonu emebilecek güçte bir emici. Tüm umutlarımızı yeşertecek olan bir emici.”
Aiden bile ayaklanmış, belki de hayatında ilk defa bir şeyi dikkatle dinlemeye başlamıştı. Kurnaz gözleri başkan’ı inceliyordu.
“Dünya üzerinden en iyi gruplardan yedi grup seçeceğim emiciyi bulup çalıştırması için. Radyasyon’a bulaşmamış her kıtadan bir grup. Tehlikeli ve özel bir görev olmasına rağmen içinizden herkesin büyük bir bağlılıkla bu görevi kabul edeceğinden hiçbir şüphem yok. Grup’ların kendilerini kanıtlamış olmaları gerekiyor ki insanların emiciyi bulup çalıştıracağından şüphesi kalmasın. Bu yüzden kendi adıma puan sistemi yarattım ki bu puanların değerlerini sadece kasaba liderleri bilecek. En fazla puan’ı toplayan yedi grup bir ay içinde yola çıkacak. İyi şanslar dilerim çocuklar.”
Ve ekran kapandı.
Kimseden çıt çıkmıyordu. Bu sessizliğin arasından kasaba lideri Oliver Gallen kürsüye çıktı. Büyük kahraman’dı Oliver zamanında. Büyük savaşlara katılmış, zamanında kendi kasabasının en önemli grubunun lideri olmuş ve insanlar tarafından her zaman sevilmişti. Şimdi ise ondan kalan tek şey eski ve güçsüz bir et yığınıydı. Zeki, yönetici ama güçsüz biriydi Oliver. Bedeni artık ruhunu taşımaktan yorulmuş, günün büyük bir bölümünü evinde ölümü bekler halde bırakmıştı. Ama tüm grup liderleri ona saygı duyuyordu. Kasaba’nın şimdiye kadar güvenli bir kasaba olmasının asıl nedeniydi Oliver.
“Sayın Başkan’ın dediklerini duydunuz. Puanlama sistemi elime ulaştı.” dedi elindeki kâğıdı kalabalığa doğru sallayarak. “Benimle olan kişisel ilişkilerini kullanmak isteyen olursa hiç çekinmeden eksi puan kullanırım. Başkan’ın belirlediği toplam yedi tane test var. Tamamını geçen sadece bir grup başkan’ın yolculuğuna katılacak..” dedi. “Sorularınız var mı?”
Büyük sistem grubunun lideri elini kaldırdı. Oliver’in gözü ondaydı zaten. “Evet Wayne.” dedi Oliver.
“Yanılmıyorsam İrlanda’da yüzün üstünde kasaba ve kasaba lideri var. Herkes kendi grubunu yollamak isteyecektir. Yüzün üstünde en iyi grup mu gelecek yani?”
“Aldıkları puan arasında en fazla puanı alacak olan grup hak edecek gitmeyi. Başka sorusu olan. Evet Keith.”
Yeraltı grubunun sıska lideri ayağa kalktı. “Emicinin yeri tam olarak biliniyor mu? Tehlike’nin kaynağına amaçsız gitmeyeceğiz değil mi?”
“Başta amacınız sadece Bosna veya Kosova’ya ulaşmak olacak. Bosna daha yakın ise Bosna’ya. Yol sırasında başkan araştırmalarının sonuçlarını anlık olarak size aktaracak. Araba ile bir ay’dan fazla sürecek yolculuk. Yolda çıkan sorunlardan bahsetmiyorum bile. Başkan ile haberleşmek için görüntülü telsiz olacak elinizde. Ve işinizi kolaylaştıracak daha bir sürü ıvır zıvır daha. Başka sorusu olan?”
Kimse elini kaldırmadı. “Tamam öyleyse. İlk göreviniz iki gün sonra olacak. Amacınız şehre gidip toplayabildiğiniz kadar yemek toplamak. Sağlıklı et için artı puanlar olacak.” Elindeki kâğıt’a bir göz gezdirdi. “En fazla puan toplayan beş grup bir sonraki aşamaya geçerken en az puan alan iki grup diskalifiye edilecek. İyi şanslar beyler. Oturum kapandı.”
Herkes ağır bir şekilde ayaklandı. Cedric hâlâ yerinde duruyordu, düşünceli gözleri sabit bir şekilde hâlâ kara olan ekrandaydı. Aaron, Emily ve Gabrielle donmuş halde oturuyorlardı. Böylesine büyük bir umut içlerini ısıtmalarına rağmen önlerinde çok fazla görev ve sorumluluk vardı. Onlar da düşünceliydiler. Aiden ise ayaklarını masaya uzatmış boş gözlerle Cedric’e bakıyordu. “Bu saçmalıkta neyin nesi?” dedi Aiden. “Dünya batıyor ve bu salakların düşündüğü tek şey puanlama sistemi mi? Oyun mu bu tanrı aşkına.”
“Sonunda umut var işte Aiden.” dedi Gabrielle. “Sana umut olacağını söylemiştim.”
“Sakin ol Pollyanna. Daha tüm testleri geçecek, yola çıkacak, yoldaki her canavarı def edecek ve bilinmezin ve tehlike’nin ortasında emiciyi bulup çalıştıracağız. Ki onun da çalışacağı garanti değil. Kim bilir kaç yıldır orada gömülü halde duruyor.”
“İyimserliğin için teşekkürler.” diyen Emily sinirli bir şekilde ayağa kalkarak kapıya yöneldi. Gabrielle’de aynı sinirle ayağa kalkarak en iyi arkadaşının peşinden gidip gözden kayboldular.
“Ne oldu şimdi?” dedi Aiden şaşırmış numarası yaparak. “ Doğruları söylemek ne zamandan beri kötümser tavır oldu?”
“Fazla açık sözlüsün kadim dostum.” dedi Aaron. Ayağa kalkarak Aiden’in sırtına hafifçe vurduktan sonra kapıya yöneldi. Aiden ayaklarını çekerek Cedric’in yanına yaklaştı. “Her şey bir yana bu tam kutlanacak bir haber. Öyle değil mi yaşlı kurt? Porsuk’a gidip bir içki içmeye ne dersin?”
Cedric zorlukla ayağa kalktı. “Yorgunum Aiden. Zor bir gün oldu. Eve gidip dinleneceğim. Büyük ihtimalle Gabrielle, Emily ve Aaron kutlamaya gitmişlerdir. Onlara katıl.”
Ağır adımlarla o da dışarı çıkarak gözden kayboldu.

Hiç yorum yok: